Menü Kapat

Güncel Küresel Haberler

Derleyen: F. Levent Şensever


» 4 Ağustos: Naziler, Anne Frank’ın ailesinin saklandığı evi basıyor

Naziler, 4 Ağustos günü Anne Frank ve ailesinin saklandıkları evin çatı katındaki gizli bölümü ortaya çıkardı ve evde saklanan aile bireylerini tutuklayarak, ölüm kamplarına gönderdi. Anne’nin Nazilerden saklanmak zorunda kaldığı ve son derece kötü koşullarda yaşamaya mahkum edildiği dönemde, bu anları kaleme aldığı Hatıra Defteri, bu dönemin vahşetini, korkularını ve umutlarını genç bir Yahudi kızın bakış açısından bizlere en sade ve çarpıcı bir şekilde aktaran tarihi belgelerden biri oldu.

Anne Frank, Holokost’un en çok tanınan ve üzerine en çok makale ve haber yazılan kurbanlarından biri. Ama o, Nazi vahşetinin bir kurbanı olmasının ötesinde, aynı zamanda ve her şeyden önce hayata tutunmaya çalışan genç bir kız; geleceğe dair düşleri olan bir çocuk, bir ailenin ferdi, bir kız kardeş ve yetenekli bir yazar olmaya aday bir insandı. Naziler, bütün bu insani değerlere rağmen Anne ve onun gibi yüz binlerce çocuktan sadece onların etnik kimlikleri, inançları, sakatlıkları, cinsel yönelimleri ya da düşünceleri nedeniyle nefret ediyordu.

Nazilerin iktidarı boyunca estirdiği terör ve zulüm, 12 milyondan fazla insanın yaşamına mal oldu. Kanlı Nazi rejimi, Avrupalı Yahudilerin üçte ikisini katletti. Bir milyonun üzerinde Yahudi çocuk olmak üzere, toplam altı milyon Yahudi yaşamını kaybetti. Öldürülenler sadece direnenler ya da rejim karşıtlarıyla sınırlı değildi. Örneğin rejime doğrudan karşı çıkmasalar bile Yahudiler, Romanlar ve Sintiler, komünistler, sosyalistler, sendikacılar, sosyal demokratlar, engelliler, LGBTİ+ bireyleri ve daha niceleri, sırf düşünceleri, dini, etnik ve diğer kimlikleri, zihinsel/fiziksel engelleri nedeniyle çocuk, kadın ve yaşlı gözetilmeksizin acımasız bir zulme maruz kaldı ve endüstriyel bir ölüm makinasına dönüştürülen mekanizmalarla vahşice katledildiler. Almanya ve Nazilerin işgal ettiği sınırlar içindeki 40 binin üzerindeki zulüm ve ölüm tesisi, kurbanları toplamak, tutsak olarak zulmetmek ve katletmek üzere kullanıldı.

 

» Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombalarının yıldönümü

İnsanlık tarihinin en büyük felaketlerinden biri olan, ABD’nin İkinci Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru, 6 Ağustos 1945 tarihinde Japonya’nın Hiroşima kentine ve 9 Ağustos 1945 tarihinde ise Nagazaki kentine attığı atom bombalarının sonucu, iki kentte toplam 220 binden fazla insan öldü. 2007 yılında, Nagazaki belediyesinin resmi sitesinde açıklanan verilere göre, bombanın atıldığı an kentte ölenlerin yanı sıra, kurtulanlar arasında atom bombasının yarattığı ölümcül etkiler sonucu ölenlerin toplam sayısı 143 bin 124 kişi oldu.

Emperyalist ülkeler bu korkunç felakete rağmen tarihten ders çıkarmadı. Dünyada 2022 yılı itibariyle Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombalarının yüzlerce kat gücünde 12 bin 700 nükleer başlıklı silah stoğu olduğu tahmin ediliyordu. Günümüzde az sayıda ülkenin silah stoklarında, 9 bin 440 kadar füzelerle, uçaklar, gemiler veya denizaltılardan atılmaya hazır nükleer silah bulunuyor. Rusya ve ABD, birlikte nükleer başlıklı silah stoklarının yüzde 86’ısından fazlasına sahip.

Rusya’nın Ukrayna’yı işgali, Kuzey Kore ile Güney Kore ve bölge ülkeleri arasında yaşanan gerginlikler ve ABD ile Çin arasında sürmekte olan küresel hegemonya mücadelesi, günümüzde Soğuk Savaş döneminden bu yana en büyük nükleer savaş riskinin ortaya çıkmasına yol açtı.

Rusya’nın üst düzey yetkililerinden olan ve 2008 ile 2012 yılları arasında ülkede Başkanlık mevkiinde görev yapan Dmitry Medvedev, 30 Temmuz günü daha önce de dile getirdiği nükleer tehditlerini yineledi. Medvedev konuyla ilişkili olarak şu açıklamalarda bulundu:

“Düşünün ki… [Ukrayna’nın] NATO’yla birlikte gerçekleştirdiği saldırısı başarılı oldu ve topraklarımızın bir kısmının elimizden alınmasıyla sonuçlandı. Böyle bir durumda Rusya Başkanlık Kararnamesi’nin hükümleri uyarınca nükleer silah kullanmak zorunda kalırdık. Başka bir çözüm söz konusu olmazdı. Düşmanlarımız, dünyanın nükleer alevler içinde kalmasına izin vermemeleri için savaşçılarımıza dua etmelidir.”

 

» Eski ABD Başkanı Donald Trump’a açılan davalar

ABD eski başkanı Trump’a yönelik açılan davalar gün geçtikçe artıyor. Dört yılda bir gerçekleşen başkanlık seçiminin gerçekleşeceği gelecek yıl içinde daha şimdiden Trump’a karşı açılan beş farklı davanın duruşması var.

Hakkında açılan davalar arasında, eski bir porno yıldızına seçim kampanyası bütçesinden yapmış olduğu yasadışı sus payı ödemesi; başkanlık görevinin son bulmasının ardından, devlete ait gizli ve çok gizli belgeleri özel malikanesine götürmesi ve bu konuda yetkililerin soruşturmaları sırasında asılsız bilgiler vermiş olması; 2020 yılında gerçekleşen başkanlık seçiminin ardından, seçim sonuçlarını etkilemek üzere girişimlerine yönelik üç ceza davası ve iki tane de hukuk davası bulunuyor.

Trump, bütün bu suçlamaları reddederken, soruşturmaları yürüten yargıçlar ve savcıları da tehdit etmekten geri durmuyor. Ancak, özellikle 2020 seçimlerine yönelik yolsuzluklar ve devlete ait gizli belgeleri özel malikanesine götürmüş olması gibi davalarda ceza alması büyük bir ihtimal gibi görünüyor.

Trump’a geçtiğimiz nisan ayında açılan ilk dava, ABD tarihinde eski veya görevde olan bir başkana açılan ilk dava olma özelliği taşıyor.

 

» Nijer’de darbe: Afrika, emperyalistler arasındaki hegemonya mücadelesinin yeni alanı

Ordunun 26 Temmuz’da Nijer’de gerçekleştirdiği darbe, kısa sürede Emperyalistler ve Afrika ülkelerinin de müdahil olduğu bölgesel hegemonya mücadelesine dönüştü.

Nijer eski bir Fransız sömürgesiydi. 1960 yılında bağımsızlığını ilan ettiği günden bu yana dört farklı darbe daha yaşadı. Bunlardan sonuncusu 2010 yılında gerçekleşmişti. Bunların yanı sıra, sonuncusu 2021 yılında olmak üzere birkaç kere de başarısız darbe girişimi gerçekleşti.

Ordu, son gerçekleştirdiği darbe ile Devlet Başkanı Muhammed Bazoum’u başkanlık sarayında alıkoyarak, devlet yönetimini ele geçirdi. Askeri cunta, anayasayı feshederek, tüm kurumları askıya aldı ve bir ‘geçiş hükümeti’ kurdu.

Darbeler, Afrika’da neredeyse sıradanlaşmış durumda. 1950’li yılların sonundan itibaren sömürgeci ülkelere karşı başkaldıran ve ulus-devletlerini kuran Afrika devletlerinde, o dönemden günümüze yaklaşık 205 kadar darbe yaşandı.

Afrika’da yaşanan darbeler ve istikrarsızlıklar konusunda özellikle Batılı sanayileşmiş ülkelerin rolü büyük. Rusya’nın paralı askerleri Wagner grubunun darbecilerin yanında yer alması, ülkede asker bulunduran başta Fransız, Amerikan ve Almanların ülkedeki nüfuzunun kaybolmakta olduğunun açık bir göstergesi niteliğinde.

Nijer’in dünyadaki en büyük uranyum üretici olması, Batılı ülkeler nezdinde bu ülkeyi çok daha cazip kılıyor. Darbenin ardından, askeri cunta Fransa’ya yönelik uranyum ve altın satışlarını yasakladı. Avrupa’nın en çok sayıda nükleer enerji santraline sahip ülkesi olan Fransa, santralleri için gerekli uranyumun büyük bir kısmını Nijer’den tedarik ediyordu.

 

» Suudi Arabistan’da düzenlenen Rus-Ukrayna savaşına yönelik ‘barış’ toplantısı

Suudi Arabistan’ın ev sahipliğinde düzenlenen, aralarında Türkiye, Çin, Hindistan, ABD ve Avrupa Birliği ülkelerinin de bulunduğu 40’tan fazla ülkenin katıldığı; Ukrayna savaşının barışçıl bir şekilde sonra erdirilmesine yönelik temel meselelerin ele alındığı toplantıya Rusya davet edilmedi.

Toplantıya Rusya’nın davet edilmemesine rağmen Çin’in katılması, Çin’in Rusya ile olan ilişkisinde bir politika değişikliğine işaret edip etmediği konusunda spekülasyonlara yol açtı.

Öte yandan, Ukrayna Başkanı Zelenskyy’nin gerek toplantının çerçevesi gerekse sonuçları bakımından oldukça memnun kaldığı gözlemlendi. Zelenskyy, toplantının ardından bu yıl içinde toplantıda kararlaştırılan prensipler üzerine küresel bir zirvenin düzenlenmesini arzu ettiğini açıkladı.

Suudi Arabistan medyası, katılımcıların barış yolunda fikir alışverişinin sürmesinin önemi konusunda anlaştıklarını aktardı. AB yetkilileri de katılımcıların, savaşın yol açtığı spesifik sorunların ele alınması amacıyla çalışma gruplarının kurulması yönünde karar aldıklarını açıkladı.

Öte yandan Rus devlet medyası, Dışişleri Bakan Yardımcısı Sergei Ryabkov’un toplantı hakkındaki görüşlerine yer verdi. Ryabkov toplantı konusunda verdiği demeçte, “Toplantının, Batı’nın Zelenskyy’nin pozisyonunun arkasında Küresel Güney’i beyhude bir şekilde harekete geçirme çabalarının bir yansıması” olduğunu ifade etti.

 

» Hindistan’da şiddet olayları

Hindistan’ın kuzeydoğusundaki Manipur eyaletinde etnik gruplar arası gerçekleşen şiddet olayları son üç aydır kesintisiz sürüyor. Son olarak geçen hafta çıkan çatışmalarda üç kişinin öldürüldüğü ve çok sayıda evin ateşe verildiği bildiriliyor. Çatışmalar, eyaletteki çoğunluğu oluşturan Meitei etnik grubu ile Kuki aşiret grupları arasında yaşanıyor ve komşu eyaletlere sıçrama riski taşıyor. Meitei etnik grubu Manipur eyaletinin toplam nüfusunun yaklaşık yüzde 50’sini, Kukiler ise yüzde 25’ini oluşturuyor.

Başbakan Narendra Modi’nin hükümeti, şimdiye kadar şiddeti ya da şiddetin altında yatan, göç sorunları ve bölgedeki etnik gerilimler gibi daha geniş sorunları ciddi bir şekilde ele almak ve etkili adımlar atmak konusunda yetersiz kaldı.

Manipur’daki Meitei ve Kuki topluluklarının sakinleri, 3 Mayıs’tan bu yana eyalet hükümetinin bir zamanlar sadece Kukiler için ayrılmış olan yardımları ve işleri Meiteileri de kapsayacak şekilde genişletme çabaları nedeniyle, tecavüzler, kundaklamalar ve kafa kesmeler de dahil olmak üzere korkunç şiddet olaylarının gerçekleştiğini bildiriyor.

Son üç ay içerisinde aşırı bir hal alan şiddet olayları nedeniyle en az 150 kişinin öldürüldüğü ve en az 60 bin kişinin yerinden edildiği bildiriliyor.

Yaşanan şiddet olayları nedeniyle Modi hükümetine karşı bir güvensizlik önergesi verildi. Ancak bu girişimin Modi hükümetini etkilemesi beklenmiyor.

 

» Türkiye’den dört savunma şirketi, ABD’li Defense News sitesinin dünyadaki en büyük 100 savunma şirketinden oluşan ‘Top 100’ listesine girdi

Türkiye’nin, son yıllarda savunma alanında artan oranda yerli silahlara yönelik yatırımları ve girişimlerinin sonuç vermeye başladığı gözlemleniyor.

Özellikle havacılık aksamları ve insansız hava araçları (İHA), askeri deniz platformları, füzeler ve askeri kara araçları gibi alanlarda hızla büyüyen yerli savunma şirketleri, bu doğrultuda dış satım cirolarını da artırıyor.

Dünyada silahlanma ve savunma harcamaları konusunda önce gelen kurumlardan biri olan Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü’nün (SIPRI) verileri, Türkiye’nin 2013 ile 2017 yılları arasında dünya toplam silah satışları içinde yüzde 0,6 düzeyinde olan payının, 2018 ile 2022 yıllarını kapsayan dönemde yüzde 0,5 artarak, yüzde 1,1 düzeyine ulaştığını gösteriyor. Bu verilere göre, 2013-2017 dönemi ile 2018-2022 dönemleri karşılaştırıldığında, Türkiye’nin silah ihracatı yüzde 69 düzeyinde bir artış kaydederken, aynı dönemde silah ithalatında ise yüzde 49 düzeyinde bir düşüş gerçekleşti.

Bu arada, Defense News sitesinin düzenlediği dünyanın en büyük 100 şirketinden oluşan listenin başını çeken ilk on şirket arasında altı ABD’li, üç Çinli ve bir de İngiliz şirket yer alıyor. 100 şirket arasında toplam 52 ABD’li şirket bulunuyor.

Türkiye’den listeye giren dört şirket ise sırasıyla ASELSAN, TUSAŞ, ROKETSAN ve ASFAT oldu. Listede yer alan Türk şirketlerinin hepsi kamu kuruluşu. Bunlardan üçü Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı’nın şirketi, biri ise Milli Savunma Bakanlığı’na bağlı bir kamu işletmesi.

 

» Türkiye biyoçeşitlilik konusunda kilit bir Birleşmiş Milletler toplantısına ev sahipliğinden vaz geçti

Türkiye, gelecek yıl 21 Ekim – 1 Kasım tarihleri arasında düzenlenecek olan COP16 toplantısının ev sahipliğini gerçekleştiremeyeceğini bildirdi. Birleşmiş Milletler (BM) tarafından düzenlenen toplantılar dizisi, 190 ülkenin taraf olduğu BM Biyoçeşitlilik sürecinin bir parçası.

COP16 görüşmeleri sürecinin bir parçası olarak gerçekleşen geçen yılki toplantıda, biyoçeşitlilik konusunda çok önemli kararlar alınmıştı. Alınan kararlar arasında en önemlilerden biri, 2030 yılına kadar gezegenin en az yüzde 30’unun koruma alanları haline getirilmesi kararıydı.

Ankara’nın aldığı kararın gerekçesi olarak, şubat ayında gerçekleşen depremler gösterildi. Ancak, depremin ardından çeşitli devasa spor etkinlikleri ve son olarak gerçekleşen savunma fuarı, IDEF gibi büyük ölçekli etkinliklerin düzenlenmesinin devam ediyor olması akıllara gerçek iptal nedeninin, BM’nin bu toplantılarının Türkiye açısından pek cazip olup olmadığı sorusunu getiriyor.